Konut için getirilen teşvikler, beton ekonomisinin sonuna gelindiğini gösteriyor
Eski Devlet Bakanlarından Ufuk Söylemez, konut piyasası için getirilen teşvikler ve en son faiz indiriminin neden olduğu sorunları ele aldığı bir yazı kaleme aldı.
Aydınlık’taki makalesinde; son günlerde hayata geçen konutta kdv indirimi, tapu harçlarının düşürülmesi ve en son zoraki kredi faiz indirimlerinin yaratacağı riskleri belirten Ufuk Söylemez, “İktidar 2.5 milyona yakın satılamayan “çoğu lüks” konut stoğunu eritemeyen yandaş müteahhitlere seçim hediyesi olarak bir “can simidi” uzattı. Çünkü konuttaki balon patladı-patlayacak.” yorumunda bulunuyor.
Ufuk Söylemez’in yazısındaki ilgili bölümün devamı şu şekilde;
“Ama bu adım beton ekonomisinde sona gelindiğini, genelde taahhüt sektörünün, özelde konut müteahhitlerinin bankalara olan borçlarının faizlerini bile ödemekte zorlandığı gerçeğini değiştirmiyor.
Türkiye 2010 – 2017 yılları arasında toplam milli gelirdeki büyümenin üçte birinin (1/3) inşaat sektöründen sağlamış durumda.
Öyle ki, toplam milli gelir içinde inşaat sektörün payı yüzde 9’lara (2016) yaklaşırken eğitimi payı ise, yüzde 4’lerde kaldı.
Hâlbuki beton ekonomisinin “gelir yaratma” ve bunu “sürdürebilme” imkânı son derecede sınırlı.
Nitekim bugün tıkanma noktasına gelindi.
Bankaların üzerine yıkacaklar!
Benim deneyimli bir ekonomist ve bankacı olarak esas endişe ettiğim husus ise, konutta krizin ve tıkanmanın, bankacılık sektörünün üzerine yıkılmak istenmesidir.
Bankaların toplam olarak mevduatlarının ortalama vadesi 2,4 aydır, yani 3 aydan bile kısadır. Ama bankalardan piyasa faiz ve şartlarının altında bir faiz oranı ile 10 yıl vadeli konut kredisi vermeleri istenmekte, adeta baskı yapılmaktadır.
Böyle bir yola girilmesi halinde bankacılık sektörünün aktif / pasif dengesi olumsuz etkilenecek, zaten çok kısıtlı olan kredi imkânları üretim yerine betona gömülmüş olacaktır.
Böylesi irrasyonel bir biçimde, kaynakları gelir yaratma kapasitesi olmayan beton ekonomisine yönlendirmek ve bankacılık sektörünü buna zorlamak son derecede tehlikelidir.
Yüksek kurlar, artan petrol fiyatları, daralan ve pahalılaşan dış kredi imkânları gibi hususlar da göz önüne alındığında, bankacılık sektöründe donuk ve batık kredilerdeki artış ihtimali bizi endişelendirmektedir.
Kaldı ki, seçim sonrasında bu duruma karşı, etkin gerekli ve rasyonel ekonomik önlemler almak da hiç kolay olmayacaktır. Çünkü 8 ay sonra yerel seçimlere gidilecektir.
Hele parlamento çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı’nın farklı partilerden seçilmesi mevcut ekonomik kırılganlığa ve endişelere bir de siyasi belirsizlik ve istikrarsızlık etkileyecektir.
Müteahhitlerin ve konut sektörünün sıkıntılarını, bankacılık sektörünün üzerine yıkmakla belki zaman kazanabilirler. Ama bunun faturası ekonomiye de millete de çok daha ağır olabilir.
Yani işin şakaya veya ihmale gelir bir tarafı yok.
Biz bıkmadan usanmadan bir kez daha uyaralım, yarın artık çok daha geç olabilir.
Sorunları, emlak balonlarını, riskleri ve ekonomik darboğazı, halının altına süpürmeye kalkışmayın, Bankaların üzerine yıkmayın.
Piyasaları dondurup, kredilerin böyle donuklaşmasına izin vermeyin.
Gelin, korktuğumuz şeyi yapmaktan hemen vazgeçin!