İklim Ağı: Türkiye’nin iklim hedefi emisyonları azaltmak yerine artırıyor

İklim Ağı, Türkiye’nin 2035 iklim hedefinin sera gazı emisyonlarını azaltmak yerine, 2023 yılına göre yüzde 16 oranında artıracağını belirtti. Açıklamada, Türkiye’nin bugünden itibaren sera gazlarını azaltmaması durumunda toplumun iklim krizine karşı dirençli hale gelemeyeceği vurgulandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi kapsamında kamuoyunda iklim hedefi olarak bilinen 2035 yılına ilişkin Ulusal Katkı Beyanını (NDC, Nationally Determined Contribution) açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurusunun ardından, iklim alanında çalışan 15 sivil toplum kuruluşunu bir araya getiren İklim Ağı, hedefin eksikleri ve yaratacağı risklere dikkat çekerek şu açıklamayı yaptı: “Akdeniz iklim kuşağında yer alan Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerine karşı Avrupa’nın en kırılgan ülkelerinden biri. Orman yangınları, seller, kuraklık ve tarımsal üretimdeki kayıplar toplumun bütün kesimlerini olumsuz etkiliyor. Bu nedenle iklim krizine karşı bizi daha dirençli hale getirecek etkili bir iklim hedefine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü güçlü bir iklim hedefi, ekonomilerin karbonsuzlaşmasını mümkün kılarak toplum için adil dönüşümün zamanında gerçekleşmesini sağlayacak.
Ancak açıklanan hedef, katılımcılık ilkesini yine göz ardı ederek iklim alanında uzman sivil toplum kuruluşlarının görüşleri dikkate alınmadan hazırlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı 2035 İklim Hedefi, emisyonlarda artıştan azaltım hedefliyor. Aslında emisyonlarda mutlak bir azalma değil, öngörülen artıştan bir azaltım içeriyor. Yani Türkiye’nin referans aldığı mevcut büyüme senaryosunda sera gazı emisyonları artmaya devam ederken, iklim hedefiyle bu büyüme senaryosu üzerinden bir azaltım öngörülüyor. Bu durum aslında 2035’te sera gazı emisyonlarının 2023’e kıyasla yüzde 16 artacağı anlamına geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamasında Türkiye’nin kömüre dayalı enerji politikalarına değinmedi. Ancak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın bu ay başında açıkladığı kömürlü termik santrallere teşvik planı, elektrik üretiminde kömüre daha fazla alan açılmak istediğini gösteriyor. Oysa yapılması gereken çöküşe geçen kömür ekonomisinin etkilediği işçiler ve yerel ekonomiler için adil geçiş mekanizmasının kurulmasaydı. İklim kriziyle mücadelede ileriye gitmemiz gerekirken, bu hedefle geri adım atıyoruz. Öte yandan, yenilenebilir enerji yatırımlarının önünü açma gerekçesiyle yasalaşan 7554 sayılı Torba Yasa, izin süreçlerini değiştirerek doğa koruma ilkelerini ve yerel halkın katılımını göz ardı ediyor. Yenilenebilir enerji, doğayı tahrip ederek ve toplumsal rızayı hiçe sayarak değil; doğayı koruyan, yöre halklarının katılımını ve faydasını temin eden mekanizmalarla hayata geçirilmeli. Aksi durumda, iklim dostu olması gereken çözümler, yeni ekolojik ve toplumsal sorunlar yaratacaktır.
Ayrıca, 7554 sayılı Torba Yasa ile suyumuz, toprağımız, zeytinimiz, ormanlarımız ve kültürel varlıklarımızı madenciliğe açılarak tarihte hiç olmadığı kadar tehlike altına girdi. Bu yasanın ilk somut uygulaması da Akbelen’de zeytin ağaçlarının sökülmesi oldu.
2035 iklim hedefinde, korunan alanları artırmaya ve güçlendirmeye ya da iklim krizine karşı uyum ve dirençliliğe dair tek bir tedbir yok. Şehirlerimizi afetlere karşı nasıl daha dirençli kılacağımız, artan kuraklık karşısında gıdamızın sürekliliğini nasıl sağlayacağımız belirsiz.
Oysa doğa iklim krizi ile mücadelede müttefikimiz. Hem iklimi korumak hem de toplumu iklim krizine karşı dirençli hale getirmek için sera gazlarını bugünden itibaren azaltmamız gerekiyor. Türkiye’nin 1,5 derece eşiği ve 2053 net sıfır hedefine uyumlu olarak şu adımların atılması gerekiyor:
- Fosil yakıtlardan çıkış: Türkiye’nin iklim kriziyle mücadele için emisyonlarını bugünden başlayarak azaltması gerekiyor. Elektrik üretiminde kömür tüketiminin sıfırlanmasına ve gaz ile petrol için yeni yatırımların sonlandırılmasına yönelik bir tarih açıklanmalı. Nükleer enerji, nükleer enerjiden hidrojen üretimi, karbon yakalama ve depolama gibi yanıltıcı çözümlerden uzak durulmalı. 2030 yılına kadar fosil yakıt teşvikleri kaldırılmalı. İletim ve dağıtım şebekesinin kapasitesi geliştirilmeli.
- Adil geçiş: Fosil yakıt sektörlerinde işgücü dönüşümü ve enerji yoksulluğuna ilişkin tedbirleri de içerecek biçimde kırılgan grupların “geride kalmamasını” sağlayacak bir “Adil Geçiş Mekanizması” 2030 yılına kadar kurulmalı.
- Doğa koruma: 2030’a kadar korunan alanların payı yüzde 30’a çıkarılmalı ve bozulmuş ekosistemlerin (orman, sulak alan, tarım alanı vs.) en az yüzde 30’u onarılmalı.
- Gıda güvencesi: Agroekoloji ve onarıcı tarım uygulamalarının (organik tarım da dahil olmak üzere) mevcut ülke tarım toprakları içerisinde payı yüzde 10’a çıkarılmalı. Tarımda doğru ürün planlaması ve tasarruflu sulama sistemleriyle su tüketimi yüzde 50 azaltılmalı.
- Orman yangınlarıyla mücadele: Geleneksel yangın önleme yöntemleri yeni iklim projeksiyonları ışığında uygulanmalı, orman yangınları ile mücadele teşkilatı eğitim ve donanım ihtiyaçları yeni yangın rejimine göre güçlendirilmeli.
- Sağlık: Ekosistem odaklı çözümlerle, kişi başına düşen yeşil alan miktarı yaklaşık iki katına çıkmalı. Sıcak hava dalgalarına maruz kalarak sağlık sorunları yaşayan nüfusa dair planlama yapılmalı. Tüm hava kirleticiler ölçülerek izlenmeli, çevre mevzuatında fosil yakıtlı elektrik üretim santralleri ve sanayi tesislerine tanınan kirletme istisnaları kaldırılmalı.”
ClientEarth’ten avukat Gizem Koç: İklim hedefinin bildirilmesi aynı zamanda yasal bir zorunluluk. Paris Anlaşması doğrultusunda Türkiye, küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırma amacına uygun, iddialı ve bilim temelli bir iklim hedefi açıklamakla yükümlü. Geçtiğimiz Temmuz’da Birleşmiş Milletler’in en yüksek yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı, NDC’nin yalnızca devletlerin takdirine bırakılan bir konu olmadığını, Paris Anlaşması’nın amacını gerçekleştirmeye uygun ve elverişli olmayan iklim hedeflerinin ulusal mahkemeler önüne taşınabileceğini, uygun iklim hedeflerinin belirlenmesi yönünde her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğini belirtti. Öncesinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, iklim hedef ve politikalarının yetersizliği nedeniyle İsviçre’nin insan haklarını ihlal ettiğine karar vermişti. Sayısız ülkede mahkemeler bu yönde kararlar verdiler.
WWF-Türkiye İklim ve Enerji Programı Müdürü Tanyeli Behiç Sabuncu: Türkiye’nin açıkladığı 2035 iklim hedefi 1,5 oC eşiğiyle uyumlu değil. Büyüme senaryoları gözetilerek hesaplanan artıştan azaltım 10 yıl sonra emisyonların bugünkünden daha yüksek olacağı anlamına geliyor. İklim krizi ülkemizi kuraklık sel, gıda krizi gibi sorunlarla tehdit ederken, kaybedecek zamanımız yok. Türkiye bugünden itibaren emisyonlarını azaltmalı, kömürden çıkış planını açıklamalı ve toplumu merkeze alan adil bir enerji dönüşümü başlatmalıdır.
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz: Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2021’de 2053 net sıfır hedefi açıkladığında, bu hedefin ancak istihdam, yatırım ve üretimde köklü dönüşümlerle mümkün olduğunu söylemişti. Aradan geçen dört yılda Türkiye bu iddiadan uzaklaştı. Bunun en somut örneğini de Anayasa Mahkemesi’ne de taşınan son torba yasaya dayanarak Akbelen’de zeytinliklerin kömür madeni için sökülmesiyle gördük. Bizim kömür çıkarmak yerine acilen başta kömür olmak üzere fosil yakıtlardan çıkışı da kapsayan iddialı emisyon azaltım hedeflerine ihtiyacımız var. Şu anki 2035 hedefi, küresel iklim çabalarına katkı sunmak bir yana, ülkemizi daha kırılgan ve daha büyük krizlere açık hale getiriyor. Türkiye’nin tercihi günü kurtarmak değil, uzun vadeli çözümleri planlamak ve iklimin tarafında olmaktır.
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç: Türkiye’nin önceki ulusal katkı beyanında açıkladığı, ekonominin olağan halinde işlediği, herhangi bir azaltım önlemi alınmadığı durumda ortaya çıkacak emisyonları ifade eden referans senaryonun bilimsel bir senaryo olmadığı konusu uzun zamandır dile getirdiğimiz konulardan bir tanesiydi. 2015 yılından bu yana güncellenmeyen bu senaryonun son 10 yıldaki gelişmeler ve bilimin ışığında ele alınması, böylelikle de Türkiye’nin iklim politikalarını daha inandırıcı bir temele oturtacak şekilde güncellenmesi temel taleplerimizden bir tanesiydi. Yeni açıklanan ulusal katkı beyanında yapılan önemli değişikliklerden birinin bu referans senaryodaki güncelleme olduğunu görüyoruz. Referans senaryoda yapılan göreceli iyileşme olumlu olsa da Türkiye bu senaryo altında halen emisyonlarını geçtiğimiz 30 yıldaki temposundan 2 kat daha hızlı artıracağını söylüyor ve iklim hedeflerine gölge düşürüyor.
İklim İçin 350 Derneği Başkanı Efe Baysal: İklim politikasının en üst makamı olan İDUKK’ta iklim değişikliğini durdurma misyonu olan hiçbir iklim uzmanı kurum yok. Bunun iklim politikasının yetersizliğinin başlıca sebebi olduğuna inanıyoruz. Nitekim, 2035 ulusal katkı beyanı da katılım ve şeffaflıktan yoksun bir ortamda hazırlandı ve sonuçta iklim değişikliği ile mücadeleye ya da iklim adaletine hizmet etmiyor.
Greenpeace Türkiye İklim ve Enerji Kampanyaları Sorumlusu Emel Türker Alpay: Türkiye’nin 2035 için açıkladığı zayıf iklim hedefi, doğayı ve toplumu korumak için gereken adımları atmadığımızın en açık göstergesidir. Emisyonların artmaya devam etmesine izin veren bu yaklaşım, ormanlarımızı, sulak alanlarımızı ve tarım arazilerimizi geri dönüşsüz bir yıkıma sürüklüyor. Oysa doğa koruma, iklim krizine karşı en güçlü kalkanımız olmalı. Doğal varlıkları güçlendirmek yerine kömür ve nükleere alan açan hedeflerle ilerlemek, Türkiye’yi daha kırılgan ve geleceksiz bırakmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır.”